"Dehşet", "katliamlar", "terörizm", "terör", "savaş suçları", "insani felaket", "soykırım"... Dünya basının ön sayfalarını kaplayan bu kelimeler Gazze'deki barbarlığın boyutları hakkında çok şey anlatıyor.
Gazze'deki Hamas yönetimi ile İsrail devleti arasındaki korkunç çatışmalar nedeniyle gerilim her yerde kaynama noktasına ulaşıyor. Her iki kampta da bir histeri atmosferi yükseliyor. Bir yandan Hamas'ın terör saldırısına misilleme olarak Batı Şeria'daki silahlı Yahudi yerleşimciler savaşın ilk haftasında beş Filistinliyi öldürürken, diğer yandan İsrail ordusu Gazze'yi yerle bir etmeye çalışıyor. Böylesi baskıcı bir atmosferde, taraflardan birini ya da diğerini seçmeyi reddeden enternasyonalist yolu izlemek çok zor. Tutarlı bir proleter perspektifi açıkça savunmak cesaret gerektiriyor.
"Artık yeter demek zorundayız! Sadece biz değil, bu ülkenin tüm işçi sınıfı bir noktada artık yeter demek zorunda" (Littlejohn, Ford'un ABD'deki Buffalo damgalama fabrikasında vasıflı işlerde bakım şefi). Bu Amerikalı işçi, her ülkede tüm işçi sınıfının bilincinde olgunlaşmakta olanı kısaca özetliyor. Bir yıl önce Birleşik Krallık'ta "Öfke Yazı" patlak vermişti. İngiltere işçileri "Artık yeter" sloganlarıyla otuz yılı aşkın bir süredir devam eden durgunluk ve teslimiyetin ardından yeniden mücadeleye atılma çağrısı yaptılar.
Ortadoğu'daki mevcut emperyalist katliam, 1914'ten bu yana, yüzyıldan fazla süredir dünya kapitalizminin yarattığı neredeyse sürekli savaş durumunun son veçhesidir. Bu süreçte milyonlarca savunmasız sivilin katli, soykırımlar, şehirlerin, hatta ülkelerin tümüyle enkaza dönüşmesi, sadece daha fazla ve daha beter katliamların habercisi olmuştur.
Cumartesi gününden bu yana İsrail ve Gazze'de yaşayanların üzerine ateş ve çelik yağıyor. Bir tarafta Hamas, diğer tarafta İsrail ordusu. Ortada ise bombalanan, vurulan, infaz edilen ve rehin alınan siviller. Şimdiden binlerce kişi öldü.
Bu yazı, Türkiye'den yakın bir sempatizanın Türkiye'de yaklaşan seçimlerle ilgili görüşlerini içermektedir. Yoldaşın Türkiye'deki seçim sirkine, özellikle de burjuva siyaset arenasına katılımı "anti-faşizm" ya da "demokrasinin savunulması" adına meşrulaştıran sermaye aşırı solunun tehlikeli rolüne ilişkin kınama ve eleştirilerine tamamen katılıyoruz.
Bu makale, Komünist Sol'un birçok grubu ve militanı için zor olan bir şeyin, sermaye partilerinin (bunlar popülist, faşist, sağ, sol, aşırı sol sermaye partileri olabilir) sadece politik ilkelerinden değil aynı zamanda örgütsel yöntemlerinden, ahlakından ve düşünce biçimlerinden nasıl kopulabileceğine dair öneriler sunduğumuz Sermayenin Solunun Gizli Mirası serisinin son kısmıdır.
Sermayenin solu ve aşırı solu ile Komünist Sol'un mirasına sahip çıkan küçük örgütler arasındaki radikal farklılıklar (sınıf farklılıkları)[1] üzerine yayınladığımız dizinin bundan önceki üç bölümü şunlara dairdi: (Sermaye solunun) işçi sınıfına ilişkin yanlış vizyonu; kapitalizmin hizmetindeki yöntemleri ile düşünce tarzı; ve komünist ilkelere aykırı örgütsel işleyiş biçimi[2].
Bu yazı dizisiyle, sermayenin sol ve aşırı sol örgütlerinin (Sosyalistler, Stalinistler, Troçkistler, Maoistler, resmi anarşizm, Syriza, France Insoumise ve Podemos’un “yeni” solu) en az görünen kısmını (gizli yüzünü) açığa çıkarıyoruz. Serinin ilk makalesinde bu örgütlerin savunduklarını iddia ettikleri işçi sınıfını nasıl yadsıdıklarını gördük, ikincisinde yöntemlerini ve düşünce biçimlerini ortaya koyduk.
7 Mart'ta Fransa'da, 8 Mart'ta İtalya'da, 11 Mart'ta İngiltere'de genel grevler ve dev gösteriler gerçekleşti. Öfke her yerde büyüyor ve yayılıyor.

Sayfalar